şu kadar yıllık hayatımda insanoğlu hakkında tek şey öğrendiysem o da insanın hiçbir zaman aynı kalamadığıdır..çocukluğumuzdan şu ana kadar yaşadığımız, gözlemlediğimiz ya da bize telkin edilen herşeyden bir parça benliğimize ekleyip yolumuza devam etmişizdir belki farkında bile olmayarak..tıpkı avuca sığan miniminnacık bir kartopundan insan boyunu aşan dev bir yığına gider gibi yuvarlanarak biriktirmişizdir önümüze çıkan herşeyi..
küçükken her birimiz öyle ya da böyle kardanadam yapmışızdır bir şekilde; ben, kartopumu yuvarlayarak büyütmeye çalışırken en nefret ettiğim şey, bembeyaz kar dışındaki birtakım pisliklerin de kartopuma bulaşmasıydı; ufak taşlar olsun, çamur olsun, ot olsun, mutlaka yapışıp gelirdi onca emek harcadığım kardanadamımın gövdesiyle birlikte..ben de o pislikleri temizlemek daha zor geldiği ve amaçladığım mükemmel yuvarlak şeklini bozacağı için üzerini bir miktar daha temiz karla kapatıp, en göz kamaştıran kardanadamı yapmaya çalışırdım herzaman..
şimdi farkettim de, aslında bu olay hayatın ta kendisiymiş..hepimizin başından iyi ya da kötü birçok olay geçmekte, etkileri de kartopuna yapışan çamur gibi benliğimize yapışmakta..kazıyıp atmaya çalışırsak mükemmel şeklimiz bozulacak diye, üzerini karla kaplasak da içinin pislik olduğunu bileceğiz diye korkmaktayız..kısacası bütün uçları boklu değnek durumu.
insanın hiçbir zaman aynı kalamayışının sebebi bu aslında; ne yaparsan yap, nereye gidersen git; kimileri kader desin, kimileri karma, iyi ya da kötü onlarca el bir şekilde senin kartopunu bulup yuvarlıyor, birşeyler ekleyip çıkarıyor, kirletiyor, temizlemeye çalışıyor, kaynar su döküp eritiyor, bazen de senden bir parça koparıp kendisiyle beraber götürüyor..bazenseinsan bilerek ve isteyerek temiz yolu bırakıyor, kendini boka yuvarlıyor..kısacası hiçbir zaman bembeyaz kalamıyor..al sana hayat.
evin, arkadaşların, çevren, fiziğin, ruhun, aklın, mantığın, masumiyetin, hayallerin kısaca herşeyin ama herşeyindeğişiyor be insanoğlu..bir gün tapılası şekilde istediğin bir şeye bir başka gün tiksinerek bakar oluyorsun, sen ayşe’yi isterken fatma çıkıyor, sonra fatmayı istiyorsun, sonra hiçbirini..ordan oraya yuvarlanırken bir bakıyorsun, aslında sen eski sen değilsin, sonra oturup ‘ne oldum’ tribine giriyorsun..
nerden geldi bu kadar felsefe diye soracaksınız: hemen izah edeyim..yakınlarda yeni bir evim oldu, 1+1 ama dublex, küçücük bi daire..önünde belki onlarca yırdır orda duran külüstür mavi bir vosvos ve sadece tek arabanın geçebileceği büyüklükte, çocukların sabahtan akşama kadar bağıra çağıra oyun oynadıkları ki çoğu zaman uykumun ağzına etmelerine rağmen gayet ısındığım bir sokak..işte dün yine öylesine çocukları izlerken biri gruptan ayrılıp evine doğru yöneldi ve “anneeeeeeeeeee” diye seslendi, bir daha ve bir daha..annesi sayesinde istediği şey her ne ise o anda oldu ve oyununa devam etti..işte o an donakaldım..hani biz erkek milleti olarak duygusuz odunuz ya, sevgiliyken aşkım; eski sevgiliyken de ‘orospu çocuğu’ olan biz, kadın ruhundan zerre anlamayan, 10 saniyede bir seksi düşünen, sadece kendisini düşünen, çükünün boyu kadar adam olacağını zanneden biz.
ve o an benim kartopuma o kadar çok elin dokunduğunu farkettim ki..hepsinin izini ayrı ayrı görebildim o çocuğun masum bağırışının sayesinde..farkettim ki hayatından geçen onlarca el beraberinde benden parça parça götürmüş aslında..birkaç zaman önce ‘senin hayalin ne’ sorusuna belki saatlerce konuşacak adam, ben, şimdi derin derin düşünmekte, onca hayalin nereye toz olduğunu kendi kendine sormakta..
ve o an şunu da farkettim: benliğimi avuçlayanlar o kadar çok çalmış ki benden, hayallerimden; aslında şu an bir başkasının hayallerinde yaşamaktayım, bir zamanlar bana büyük bir hevesle anlattığı, dinlemediğimi sanıp uğrunda bana trip attığı bir hayalin içinde..o kadar kolay harcamışım ki kendiminkileri, dönüp arkaya bakmaktan değil; arkada kalanları görüp elimde o kocaman kartopundan ne kadar az kaldığını görmekten korktuğum için bu hale gelen bir post-ergen olmuşum.
kısacası refik; sen sen ol, kartopunu fazla avuçlatmamaya çalış..her gelenin sana birşeyler katacağı insanları hayatına almaya gayret et..ve çok hayal kur; yüzlerce, binlerce, milyonlarca..senden götürenlerin yerine her zaman bir yedeğin olsun..ve birisi senin beyazlığına bok attığında onun üstünü kapayıp, kendini kandırma; kazı ve at..diğerini ben denedim, pek de işe yaramıyor açıkcası.
bu da gecenin şarkısı olsun, yazıyla alakalı mı bilmem, ama ağır şarkı be:
p.s:gecenin 2.şarkısı