25 Temmuz 2012 Çarşamba

EGO 202 - İnsanoğlu, Bazen


Gariptir insanoğlu:

Doğar, ağlar, yer-içer, uyur, sıçar, büyür, arkadaşlar edinir, sever, şanslıysa sevilir de, hata yapar, aldatır, aldatılır, haksızlığa uğrar, haksızlığa uğratır. İnsana ne öğretildiyse onu yapar istisnasız.

Bazen bir ihtiyarın bedenine hapsedilmiş bir çocuktur, bazense yaşlı bir çocuk.

Bazen çok şey yapmak isteyip de kısıtlanır, hiçbir şey yapamaz; bazense her istediğini yapar ama hala ne istediğini kendi de bilemez.

Bazen mevlasını bulmuşçasına görünür dışarıdan, parmakla gösterilir diğerleri tarafından, ‘keşke ben de o’nun gibi olabilsem’ der insanlar; ama içinde o, bırakın daha mevlasını, kendisinin kim olduğunu bulamamış bir zavallıdır, arar durur avare.

Bazen sessiz fedakârlıklar yapar insan; karşısındakinin haberi olmadan, öyle şeyler feda eder ki kendinden, ancak umursanılmaz, önemsenilmez, fark edilmez. Bazense yaptığı tek iyi şeyi ısıtıp ısıtıp diğerlerinin gözüne sokacak kadar alçaltır kendini.

Doğruları vardır insanın, bazen yanlış olduğunu, kendini kandırdığını bile bile kabul ettiği, bazense o’na bir şekilde kabul ettirilmiş, daha sorgulamaya bile cesaret edemediği, ettirilemediği ama doğruluğundan zerre şüphesi olmadığı doğruları.

Bazen bağıra bağıra söyler bu doğruları insan, bazense kendine bile itiraf edemez.

Yanlışları da vardır insanın; bazen bile bile, sırf o doğruluk sınırını aşmanın verdiği üstünlük duygusuyla yaptığı, yasak elmanın tadını almış peygamberi edasıyla yaptığı yanlışları. Bazense farkında olmadan, sırf monotonluktan, masumca yaptığı ama 1000 doğrusuna mal olan yanlışları.

Hayatta yanlış ne kadar şey varsa hepsinin tadı da güzel değil midir zaten?

Güler insan; bazen, şu dayanılmaz hayatı dayanılabilinir hale getirmek için işi gırgıra vurur, alaya alır. Bazense Nemrut’daki putlardan bile daha ciddidir, ne yapsan etki etmez o mahkeme duvarı suratına.

Bazen eskisi kadar gülemediğini fark eder insan, çünkü komik şeyler eskisi kadar komik gelmiyordur artık. Bazense kendini ota boka güler vaziyette bulur, hâkim olamaz kendi aptallığına. Belki giderek büyümüştür kendisi, belki de kendisi aynı kalmıştır da, küçülmüştür dünyası.

Zaten büyümek, insana yapılan en büyük kevaşelik değil midir?

Bazen ağlar insan, o kadar çok gözyaşı döker ki; anlamı kalmaz artık o tuzlu su damlalarının. Alışır ağlamaya zamanla, durduramaz kendini en ufak bir olayda artık. Ağlama duygusunun kadınla özdeşleşmesinin sebebi sadece kadınların başına kötü, ağlanılası şeylerin gelmesi değil; kadınların ağlamaya alışmış olmasıdır.

Bazense içinden ağlar insan, yüzü gülüyordur, dili konuşuyordur, ama gözyaşını içine akıtıyordur, belli etmiyordur. Ağlamak bir lüks olmuştur, ya da bir anlamı kalmamıştır onun da artık.

Ağlamanın en kıymetlisi bu değil midir zaten?

Bazen olduğu gibi görünemez insan, ya da göründüğü gibi olamaz. Ya kim olduğunu bilmiyordur, ya da nasıl görüneceğini bulamamıştır kendi içinde. Hayat fırtınasından sağ kurtulmuş ama kendi fırtınasında alabora olmuştur.

İnsan düşünür; bazen yağmurlu bir günün ardından esen rüzgâr vururken sahilde yüzüne, bazense yalnızlıktan kıvranırken, neresine yatacağını şaşırmışken o aptal yatağın. Bazense düşünür: ‘Acaba o da düşünüyor mu?’ diye.

Bazen sever insan; bazen o kalp denen ufacık yere o kadar çok insan sokup çıkarır ki, değerini o kadar düşürür ki, kalbi kevaşe olur, bir yerden sonra fark etmez kim olduğu; kısa vadede o boşluğu doldurmanın planlarını yaparken buluverir kendini. Bazense o kadar değerlidir ki o boşluk, kimseyi layık göremez doldurmasına, doğru insanı bekler, şanslıysa bulur ve o boşluk doldurulur.

Bazen çabucak ilerler insan, arkasında neler bıraktığını umursamayarak. Arkasındaki viranelerin boyu dağı aşmıştır ama umursamaz, umursamak istemez. Bazense geçmişinden ayrılamaz insan; kimler gelir, kimler geçer de o’nu bir arpa boyu oynatamaz yerinden, takılmıştır birine ya da bir şeye. Geçmişiyle birlikte geleceğini de heba eder, ağlanır durur olduğu yerde.

Bazen dobradır insan, karşısındakine zarar verdiğini fark etse bile huyundan vazgeçmez, aklına gelen şeyi o anda patlatıverir karşısındakinin suratına. Bazense ikiyüzlüdür, yüzüne güler karşısındakinin ama içinde düşmandır. Yüzde dost, kalpte haindir.

Alışır bazen insanoğlu; alışmadığı şeyden de korkar. Bazen gidene el sallamaya alıştırır kendini, bazense kalana git demeye. Ama ne zaman içini titreten biri çıktığı anda karşısına korkar delicesine. O duyguya kapılmaktan, aptallaşmaktan o kadar korkar ki alışmamak için her şeyi yapar, gerekirse kaçar, gider.

Bazen gider insanoğlu; kalbi her ne kadar da ‘dur’ dese de dinlemez, gurunu alır ve bir daha dönmemek üzere gider. Bazense gittiğini sanır,  kendini kandırır; en ufak tümsekte kuyruğunu kıstırır, geri döner. Bazen de kalır insanoğlu; seninle bir olur, anlamına anlam, yaşamına heyecan katar. Bazense kalan sadece acısıdır.

Kısacası anlaşılmazdır insanoğlu, tezatlarla doludur, tarifi imkânsızdır. Kendini anlatmayı dener kendisine, bazen de başkasına ama beceremez. Yaşamanın anlamı da budur zaten, anlatılarak tanıyamazsın insanoğlunu, yaşamak gerekir. Şu dünyanın ‘anlatılmaz, yaşanır’ denilebilecek tek şeyidir insanoğlu. Hem her şeyden kıymetlidir, hem de bir o kadar değersiz.

Bu da şarkısı olsun: http://fizy.com/#s/1d37ug