yüksek egolu onlarca bireyden biri olarak söylemem lazım ki şu dünyada hepimiz kendimizi bi bok saymaktayız..dünyayı görüş açımıza oturtmuş, herşeyi değiştirme cesaretiyle dolu numarası yaparak, ama en ufak değişimden deliler gibi korkarak, kendimizi dünyanın merkezi belirleyip; hayatın yönlendirdiği yere amaçsızca savrulup, kendimizi yaşıyoruz diye avutmaktayız..tamı tamına 24 saat önce ölümle burun buruna geldiğim anda anladığım bir noktadır bu: aslında biz birer “hiç’iz”. o arabaya 110km hızla arkadan çarparken direksiyon 3-4 cm daha sağa kaysaydı, belki polisler bana ‘geçmiş olsun’ demek yerine üzerime bir önceki günün gazetesini örtecek, gelen ambülans tarafından morga kaldırılacaktım..ama o anda belki de aklım hiç olmadığı kadar dürüst oldu bana ve konuştu benimle, belki ilk, belki son defa.
lisede üzerimde çok emeği olan bir hocam dünyayı bir tren sistemine benzetmişti; bir başlangıç ve bir bitiş noktası olan, sürekli olarak durakladığında birilerin inip birilerinin bindiği, bizim müdahale edemeyeceğimiz mükemmellikte işleyen bir sisteme..işte dün gece zaman geldi, vagon durdu, tam o durağın benim için son durak olduğunu düşünürken kapılar bir anda kapandı ve yola devam ettik..(buradan makinistimize de özel teşekkürlerimi sunarım, saygılar.)
hani herkes o beyin felci geçirilen, herşeyin darmadağınık olduğu, ecelin o soğuk nefesini ensesinde hissettiğin sahnede hayatının gözünün önüne geldiğini söyler ya, külliyen yalan..aklına gelen tek şey senden sonrası oluyo..şu dünyada kaç kuruşluk değerin var, şu memlekete ne faydan dokundu? acaba annenden başka ardından ağlayanlar 1-2 ay sonra günlük yaşantılarının en ufak kısmında seni hatırlayacaklar mı? kalbini kırdıkların seni affedecek mi? onca yıllık yaşamında şu dünyadaki bıraktığın iz ne kadar? gibi zilyon soruyla beraber koskoca bir ‘keşke’ yığını ve yaşamının sona ermesiyle kaçırdığın, belki ileride yaşayabileceğin fırsatlar..benim aklım bunlarla meşguldü, arabayı kullanan arkadaşım son bir hamleyle direksiyonu çevirip bizi kurtarmaya çalıştığı, diğer arkadaşımın da bağırdığı o son 1kaç saniyede..zaman kısa, düşünülecek şeyler çoktu; tıpkı ömrün kısa, yapılacakların da zilyon tane olduğu gerçeği gibi.
neyse ekşın bitti, akordeon olmuş arabadan zar zor çıktık ve o anda aldığım nefesin tatlılığını hissettim..ve ondan sonra o kadar düşündüm aslında, ‘neyim ya ben’ diye..ne oldum da böyle amaçsızlığı kendime meslek edinip insanlara tepeden baktım, hor gördüm, yargıladım, kıskandım, kızdırdım, incittim, üzdüm..az da olsa insanları güldürdüm, mutlu ettim, karşılıksız sevdim, aşık oldum, yardım ettim, bana güvenenlere layık olmaya çalıştım..o kadar düşündüm ama hiç bir cevap bulamadım..ve sonra bir kanıya vardım: aslında biz birer “hiç’iz”..hemde öyle büyük birer hiç’iz ki, bir hiç olduğumuzdan haberdar olmayan, hiç yok olmayacakmış gibi bu dünya için çabalayan, aslında tıkır tıkır çalışan bir sistemin birer etkisiz elemanıyız..yani ben öldüm diye kıyamet kopucaksa bu beni bişeyler yapar da, dünyadaki belki bikaç yüz insandan başkası benim yaşayıp yok olduğumu anlamadan devam edicekse de kusura bakmayın ama bi bok değilim yani..ben de değilim, sen de değilsin değerli arkadaşım..malesef.
uzun lafın kısası gece 5 civarı çorba içmek için çıktığımız yolculuğumuz bana çok şey öğretti..belki de şu dünyadaki insanların %99unun yaşayamacağı o direkten dönme hissi gerçekten güzel bişi..arabayla çıktık evden, ekşın bitip tekrar eve doğru yol alırken arabanın bükülen ön plakası vardı elimizde..çorbamızı içtik, küfürümüzü ettik, evimize geldik, analizi yaptık..’ulan şu dünyada dikili bir eserimiz, faydalı bişeyimiz var mıydı’ sorusunu defalarca birbirimize sorduk, dikili tek bir patatesimiz dahi olmadığını farkedince gülüştük, birbirimize acıyan yerlerimizi gösterdikten sonra kırık plaka baş ucumuzda uyuduk..belki de yıllar sonra uyuduğum en huzurlu uykuydu; sakin, rahat, tatlı ve hafif..
tabi ki seni de unutmadım Refik, benim onlarca sözde anlatmak istediğimi Mevlana’m şu cümlelerle özetlemiş; oku, düşün, anla, anlat:
"Bu dünyada herkes bir şey olmaya çalışırken, sen 'hiç' ol. İnsanın çömlekten farkı olmamalı. Nasıl ki çömleği tutan dışındaki biçim değil, içindeki boşluk ise, insanı ayakta tutan da benlik zannı değil, hiçlik bilincidir."
p.s: üzerimde hakkı olan, kalbini kırdığım, üzdüğüm herkesten tüm içtenliğimle özür dilerim..ama bu olaydan sonra ‘dünya fani kanka ehuhee’ ayağına benden faydalanmaya çalışmayın, yakarım..o kadar da ölmedik lan !.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder