"Saat on ikiden sonra bütün içkiler
şaraptır." -Cemal Süreya
Sevgi ne güzel şey değil mi? Tanrının
bize verdiği en güzel hediye. Hiç olmadık
zamanda içimize alev gibi düşen, dünyadaki
en güzel duygu bence. Hayatın gerçek
anlamı değil mi? Sadece sevgili anlamında
söylemiyorum. Bütün sevdiklerimizin kıymetini bilmeliyiz. Çünkü onları ne zaman kaybedeceğimizi bilemeyiz ki.
Onları ne kadar çok sevdiğimizi söyleyecek
şansımız olmayabilir.
Kadir Gecesi dedik de aklıma bir hikâye
geldi, anlatayım da günahıma sizi de ortak edeyim istedim. Yaklaşık birkaç yıl
önce tam bu zamandayız, İstanbul’dan da bir misafir arkadaşımla beraber Ramazan’ın
son 10 gününü geçirmek için Eskişehir’e geldik. Her gece iftardan sahura kadar
dışarıda itlik peşineyiz; kahvehanede bilumum kâğıt oyunları, internet cafelerde
bilumum fps oyunları, halı saha, drag yarışları vs. içimizdeki liseliyi yaşatma
eğilimindeyiz. (Kahvehane dedim de gidip orada 6lı ganyan oynamıyoruz, sahura
kadar tek açık yer orası, ha bir de gece kulübümüz var, napalım oraya mı
gidelim?). Kadir Gecesi geldiği zaman malum arkadaşıma ve liseden birkaç kişiye
dedim ki: “Ulan bu böyle gitmeyecek, iki
hayır hasenat, faydalı bir iş yapmak lazım, malumunuz yarın gece Kadir Gecesi,
camiye gidiyoruz.” Tayfaca anlaşıldı ve Kadir Gecesi evde iftar yapıldı.
Gerek televizyonda gerekse bizdeki uhrevi hava benim pedere nüksetmiş olacak
ki; “hadi gelin Akşam namazını kılalım” dedi büyük bir hevesle; önde peder,
arkada biz kıldık ve apartmandan dışarıya, bizi arabayla alıp camiye götürecek
arkadaşımızı beklemek üzere dışarı çıktık.
Beklenen arkadaşın birazcık geç kalması
hasebiyle biz tam camii yolu üzerindeyken Yatsı ezanı okundu. Zaten camiden kaytarmaya
yer arayan 3 zibidi arkadaşım ve ben yetişmek için vaktimiz olmadığını, oradan
bir cafeye gidip, eve dönüşte namazı kılacağımız konusunda anlaştık. Tam cafe
yolu üzeridenken o dönemde var olan kız arkadaşım kandil münasebetiyle beni
aradı ve babasının an itibariyle içtiğini, kendisinin de yanında durduğunu
söyledi. Ulan ben Akşam namazımı kılmışım, Yatsı için abdestim var, hani işler
yolunda giderse kayınpeder diyeceğimiz adam içiyor, resmen katli vacip; buna
kayıtsız kalamazdım. “Vay pezevenge bak,
Kadir Gecesi gelmiş içiyor, pis kâfir, bir de biz bundan kız istemeye gelicez, vay arkadaş” şeklindeki sert ve yobaz-vari
çıkışım sonucu onunla da tartıştık, telefonu kapayıp kahvehaneye,
arkadaşlarımın yanına girdim; bir de ne göreyim? Beyefendiler hırslı bir tavla
yarışına girmiş, tavlanın tam menteşesinin olduğu yere de iki adet 20şer tl. sıkıştırılmış;
“Lan n’apıyorsunuz?” dedim, meğersem
iş iddiaya binmiş, bunlar da farkında olarak kumara bağlamışlar. Zaten hâlihazırda
kayınpeder mevzuu yüzünden kafası dumanlı olan ben, “Eee ne haliniz varsa görün” diyerek masaya oturdum.
Gerek benim pek keyfim olmaması, gerekse
kumarda kaybeden kesimin tebdil-i mekân arayışı sonucu oradan ayrılıp, 222’nin
(bilen bilir, Eskişehir’de gece kulübü oluyor) dışarısındaki cafe kısmına geçiş
yaptık. Tam yanımızda içeride de Piiz grubunun konseri vardı, dedik ki “bari içeri girelim, en azından duvar arkası
gürültü dinleyeceğimize müzik dinleriz.” Böylelikle giriş ücreti karşılığı
elimizde birer içki fişi, girdik efendice dinlemeye başladık. Şimdi size masamızdaki
insan profilini saymama izin verin. Bir adet manitasıyla kavga etmiş ben, bir
adet kumarda kaybetmiş patlamaya hazır bomba, bir adet o gün zarfında halen
sevdiği eski kız arkadaşı başkasıyla nişanlanmış bıçkın bir delikanlı ve pıtır.
Herkes bir elindeki içki fişine, bir de birbirine bakarken bizim aşk acısı
çeken bıçkın delikanlımız “siz
içmiyorsanız ben içiyorum anasını satayım, zaten kız gitti başkasına yar oldu,
eller bahtiyar oldu” diyerekten tüm fişleri toplayıp masayı donattı. Şimdi
aşk acısı çeken delikanlı arkadaşı yalnız bırakmak bize yakışmaz diyerekten
vazifemizi yaptık, benim de elimde bir bira, babasına içtiği için ‘pezevenk’
dediğim kızla halen kavga ederken diğerlerinin baya ilerlediğini fark ettim. En
azından aramızda arabayı kullanacak ayık biri kalsın diye de pek ilerlemedim.
Mekândan çıkınca alkolün de etkisiyle “oğlum bu gece her boku yedik, bari geneleve
gidelim de tam olsun” diyen bir arkadaşımızı (kim olduğunu hatırlamıyorum
ama bence pıtır’dı) sahur vakti geldiğini bahane ederek savuşturup, ben ve İstanbul’dan
gelen patlamaya hazır bomba olan arkadaşımla evin yolunu tuttuk. Eve
girişimizde sahur sofrasında kızgın bekleyen peder beyi daha da kızdırmamak
için bilumum koku giderici yöntem uygulanarak sahur sofrasına oturduk ve
sessizce yemeğimizi yemeye başladık. O sırada kaşar peynirin arasına bal ve
pekmez sürüp dürüm yapmaya çalışan arkadaşımı kıvrak bir hareketle masadan
kaldırıp yatağa yatırdım. Tam ben de yatmak üzereyken içeriden gelen bir ses “oğlum madem o kadar namazı kıldınız bugün,
hadi gelin de sabah namazını da cemaatle kılalım” dedi. Pederden öte köy yok diyerekten kalktık, ayılsın diye tokatlayarak
abdest aldırmaya çalıştığım arkadaşım ve ben doğuştan imam olan pederin
arkasında namaza durduk. Neyse tüm action bitti, odamıza geçip yatakların
üzerine yatıp birbirimize aynı anda şunu söyledik: “Lan biz bugün ne yaptık?”
Şimdi bu hikâyeyi marifet diye değil de, “ben bu hale düştüm, siz de düşmeyin”
demek için anlattım. Şunu unutmamalı ki insan,
kınadığı başına gelmeden ölmez. Bizim durumumuzda da bu sözün gerçekleşmesi
durumu milisaniyeler aldı. O gece genelev değil de, 2-3 tane abla bulup peşine de takılsaydık öteki tarafta değil yağlı kazık, yüksek gerilim hattı direğini, hatta İstanbul-Hicaz demiryolunu içimize almayı garantilemiştik. Bu yazıyı yazmak da dün gece teravih namazında
İstanbul’daki malum arkadaştan aldığım “nice 2 yıl önceki kadir gecelerine”
şeklindeki sözde kandil mesajıyla aklıma geldi. Siz siz olun, kandil gecesi
içmeyin, basarım küfürü, affetmem. Esen kalın.
Bu da şarkısı olsun: http://fizy.com/#s/1aj7sm
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder