5 Mayıs 2011 Perşembe

EGO 103 – Türk Kızının Erkek Milletini Değiştirme Çabası

son dönemde çevremdeki erkek düşmanı olan kızların sayısında ciddi manada bir artış görmekteyim..birçoğu zamanında onlarca ilişkiyi harap edip, sonrasında ‘lan ben nerde yanlış yaptım, erkeklerle neden yapamıyorum, zaten tüm erkekler gerizekalıığğğ, yok mu adam gibi adam’ nidalarına bürünerek sağa sola serzenişlerde bulunuyor, bi kere aynaya bakıp suçu kendinde arayacağına, ilişkilerdeki tüm hataları karşı tarafa yükleyerek kendini kandırmaya çalışıyorlar..peki bu durumun sebebi nedir? hemen açıklayayım: her kızın kafasında birbirlerinden farklı olan bir ‘ideal erkek’ kalıbı var ve önlerine çıkan herkesi bu kalıbın içine sokmaya, değiştirmeye çalışmaktalar..bu durum da, daha üzerindeki t-şörtü kokmadan değiştirmeyen, üşengeç erkek zımbırtısıyla birleşince ortaya ottan boktan anlaşmazlıklar çıkarıyor..

bilinen durumdur; ilişkilerde belirli bir ergen heyecan dönemi geride bırakıldığı zaman gardlar alınır, bireyler birbirlerinde hoşlaşmadıkları durumları tek tek dürterek ortaya çıkarır, incir çekirdeğini doldurmayacak şeyler kavga konusu yapılır, karakterler karşılıklı yıpratılır..erkek tarafından bakılacak olursak bu durumun temelinde karşı tarafa büyük bir karakter müdahalesi yapılmadığını görürüz, sadece ‘karışma’ dürtüsünün getirdiği basit müdahaleler vardır..yani biz manitamızın çok açık giyinmemesini, abuk sabuk insanlarla görünmemesini, abuk sabuk mekanlara takılmamasını, çevresine kendisinin bir erkek arkadaşı olduğu görüntüsünü vermesini isteriz..bu istekler çok fazla değildir, zira çoğu da karşı taraf ortam biraz gerildiğinde ‘sen bana hiç güvenmiyosuuuuaan’ ve devamında gelen gözyaşı taktiğine başvurduğu için esnetilir, ya da toptan yapılmaz..

ama kız milletinin gerek karakter gerekse detay bazında karşı tarafı değişim isteği cicim aylarından itibaren bir başladı mı, hiç ama hiiiç bitmez arkadaş..saçından, kaşlarından, mimiklerinden, gülerken çıkardığın sesten, sakal-bıyık durumundan, tırnaklardan, oturuştan, kalkıştan, yemek yemeden, uyurken fazla sağa sola dönmenden; vurdumduymazlığından, kendini beğenmişliğine; ailenin içindeki pozisyonuna, arkadaşlar arasındaki saygınlığına kadar herşeyine müdahale ederler..sanki kadınlık dürtüsü, sevgilinin gitti yolun yol olmadığına inanıp, komple hayat tarzını değiştirmeye zorlamakta günümüz kızlarını..

hani az buçuk mantığı olan kız birkaç ilişki sonra soruyo kendine: “ya biz bu erkeklerden ne istiyoruz” diye..zaten olay da kız milletinin ne istediğini bilememesinden dolayı patlakveriyor..yani senin ilişkinin başlarında yaptığın bir hareketin karşı taraf tarafından inanılmaz hoşlukta karşılanıyorsa, zamanla bu hareketler batmaya başlıyo..ve türk kızının otu boku gereksiz yere çapraz mantığında defalarca düşünüp kafasında dert etmesi sonucu takıntılık durumu ve bu durumu takip eden kavgalar çıkmaya, ilişkiler yıpranmaya başlıyor..mesela adam ilk buluşmada kızın kahvesinden bir yudum alıyor ve bu kızda “birşeyi paylaşabilme, bir elmanın iki yarısı olabilme” izlenimini sağlayan dürtüyü harekete geçirip sevgiliyi mutlu edebiliyor, çoğu kızı da eder yani..ancak gel zaman git zaman yine beraber evde geçirilen bir günde sevgilinin kahvesine hamle yapan gencimiz: “üşengeç, saygısız ve hatta kız arkadaşını kendine hizmet etmesi için kullanan odun” muamelesi dahi görüyor..ee hani biz paylaşımcıydık, bir elmanın iki yarısıydık? yazık.

olaya filozofik açıdan bakacak olursak kız ve erkek benliğini bir düzlemde paralel olmayan iki doğru parçası olarak düşünelim..bunlar elbet bir noktada kesişecek, eğer sevgili olmaya karar verilirse iki doğru parçasını saran ilişki bağları kurulmaya başlanacaktır..erkek milletinin kızın doğru parçasından beklediği; zaman içinde istikametin kendisine dönmesidir, yani kız milletinin varış noktası beyinin yanı olmalıdır..kısacası olması gereken bir yön değişimi olmalıdır, geçmişte nerelerden geçtiyse geçsin yeni eklenecek yön sevgilinin istikameti olmalıdır..ancak kız milletinin erkeğin doğru parçasından belirli bir zaman sonra beklediği şey kesin değildir, ve zaman içinde arada oluşan bağları kullanarak erkeğin doğrultusunu ekseninden kaydırarak komple kendi yanına çekmeye çalışır..ekseninden kayma korkusu saran erkek de bu baskılara gelemez ve kaçar, aradaki bağlar da kopar..

uzun lafın kısası refik, kız milleti ilk başta seni ister..tamamen avucunun içine aldıktan sonra sende bazı şeyleri ister, önce ufak şeylerdir bunlar; parfüm, sakal, saç şekilleri vs..sonradan büyük şeylere döner, karakterinden vereceğin ödünlere kadar uzanır..kendini salarsan, karşı tarafın hamuru olursan “karaktersiz”, sağlam bir duruş sergileyip karakterinden ödün vermezsen de “vurdumduymaz, sorumsuz” olursun..kafasındaki “mükemmel sevgili”kalıbına seni ulaştırma yolunda belki doğru insan olduğun halde seni de harcar..ve sen sen ol refik, senin kadar zeki kıza kesinlikle aşık olma, bağlanma..sonra kötü oluyor.

ps: mutlak doğru olmayacağı gibi mutlak mükemmelliğin de olmadığını savunan birisiyim..özellikle ‘mükemmel insan’ arayışlarındaki, kafalarında kurdukları beyaz porsche’li kıvanç tatlıtuğ simasına bürünmüş prenslerini bekleyen ergen zihniyete ciddi manada acımaktayım; çünkü kafalarında tasarladıkları ideal erkek modeline o kadar yoğunlaşmışlar ki, önlerindeki onlarca fırsatı, güzelliği, sevgiyi, samimiyeti göremez olmuşlar..bulduklarını da bozuk para gibi harcamış, sonra da oturup yanlızlıklarını dağlara taşlara serzenerek gidermeye çalışıyorlar..ama yapacak bişey yok, n’apalım.

ps2: bu yazı genel mantalite üzerine yazılmış olunup, minik bireysel çıkarımlar dışında bireylerin üzerine alınmaması özenle rica olunur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder