Bazen soruyorum kendime "ulan çevremdekileri çok mu kullaniyorum" diye. Sonuçta hepimiz insaniz, diğerlerine ihtiyacımız var. Sözde hepimiz kendi ihtiyaçlarını karşılayan bireyleriz ama işin aslı öyle değil. Muhtacım. Sen de muhtaçsın, hem de herkese. Sıkılınca muhabbet etmek için de muhtaçsın arkadaşlarına, yalnız kalmak istediğinde yanından gitmeleri için de. Güçlü olmak için de insanlara muhtaçsın, zayıf olmak için de. Görmezden gelmek için türlü oyun yaptığımız o biçareliğimiz gelip de yapışınca yakamıza, sudan çıkmış balığa dönüşümüz de bu yüzden değil mi?
Bekliyorum insanlardan. Hem de çok şey. Düşünüyorum kendi kendime, cidden yüz verince astar beklemek değil benimkisi; astar verince yüz beklemek. Ama onu da göremeyince kırılıyo insan. Bir aydır birinin tel telefonla halledebileceği bir işi bekliyorum, 'tamam bu beni taniyor' dediğim insanlardan bazı şeyleri söylemeden anlamasını bekliyorum, ev arkadaşımdan bile sıçınca sifonu çekmesini bekliyorum. Ama o adam o telefonu etmiyor, diğeri "ama sen bunu bana söylemedin ki" diye sitem ediyor, öteki de "abi valla çektim sandım diyor. Kırılıyosun ve kızmak istiyosun. Ama kime kızasın? Herkes kendince hakli, herkes kendi derdinde. Peki ya suçlu kim? Sorun nerde?
Büyüdükçe artıyor beklentilerin. Senden beklenilenler de. Yetişemiyosun hepsine, insansin sonuçta, ve bir gün de 24 saat en nihayetinde. Ama yetişemediğin her beklenti yapışıyor yakana, çöküyor gırtlağına. "Niye" diye başlayan birsürü soru çevreliyor etrafını. 'Ama' diye başladığın her sözün o saatten sonra bahaneye dönüşüyor. Ve yine kırılıyosun. Anlayışlı dediğin her insan o anda bütün kapılarını kapatiyor sana. Sadece çeneni yoruyosun, sadece kendini. Yolda yürürken başına ufo düşse de, kamyon altında kalmış olsan da önem arzetmiyor o an. İnsana da en çok uğraştığı şeylerin sonucunu alamayip başkalarını hayal kırıklığına uğratmak koyuyor. Hayal işte. Bizim dünyamızda hayaller kırılmak için var.
İşlerin yolunda gittiği zamanı hatırlamaz insan, ama bir kez rayından çıktı mı tren, durduramazsin; durduramiyosun. Sana bir verip beş almayı öyle iyi biliyor ki hayat; ağzın açık aval aval bakıyosun öyle.
Dostlarim çok şey kattılar bana, ama en çok, şu hayatta kötü insanlardan korkmamak gerektiğini defalarca öğrendim. Taş sana uzaktan gelmez diye bir söz var ya, taşlardan sakınmaktan önümüze bakamaz olmuşuz hepimiz. Gerçi buraya gelirken kimse "bura güllük gülistanlik, kral mekan" demedi ama, her yediğin taş, 10 taşlık zarar veriyor sana. 'Ulan anama sövseydi daha iyiydi' dediğim o kadar olay oluyor ki günaşırı, artik alışır hale geliyosun bu duruma. Hani anana sövse gider ağzını burnunu dağıtırsın, dayak yesen bile eve dönünce bi 'oh be' der rahatlarsın. Ama güzel beklentine karşılık gelen her taş boğazını düğümlüyor. Sanki sen sezarsın, onlar brütüs, senatoda bıçak darbelerini yedikten sonra ölmeden önce bi de yatırıp tecavüz ediyolarmış gibi hissediyorsun. Bizim dünyamızda batan balık direk aşağı, dibe gider.
Daha 22 yaşında vasiyetnamesini yazmış bi insanin kelimeleridir şu okuduklarınız. Bırakacak hazinelerim olduğu için değil lan, hakları geçenlerden helallik istemek için. Yazarken farketmiştim, epey de kalabalik liste. İşte o zaman anladım acziyetimi. Ve o zaman duydum her sabah aynada kendine küfür etme gerekliliğini. Kendime edeyim ki başkalarına etmeyeyim. İğneyi de çuvaldızı da kendime sokayım ki başkaları zarar görmesin. Ancak ayna konusundaki becerikliliğimi diğer konularda gösterebildiğim pek söylenemez. N'apalim, hayat.
Herkesin başına gelmiştir bu; sende 10 varken 2 de borç bulup 11ini vermişsindir başkalarına, ama onda 100 varken çıkarıp 5 vermemiştir sana. 'Yok o öyle insan değil' dediğin her insan en az bir kez o lafı sokmuştur senin bi tarafına. Bizim dünyamızda astar verirsin, ama yüz alamazsın.
Beklenti hayale dönüşür zamanla, ya da tam tersi. İkisi de ayni bokun laciverti zaten. Sonra yıkılan hayallerinin altında kalırsın. Onca basit, önemsiz dediğin şeylerin asıl ağırlığını altında kalınca anlarsın. 'Keşke sezar olaydım da, tüm senatörler tek tek kestanemin tadina bakaydı' diyecek hale getirir beklentiler seni. Hayal kurmadan da hayat yaşanmaz. Ne yapmali? Bizim dünyamızda hayat, bütün uçları boklu bi değnek.
Bu yazımda refik'e diyecek birşeyim kalmadi. Zira o pezevenk bile birşeyler bekliyor her yazımda. Gönül isterdi ki bir şarkıyla noktalayayım, ama o da içimden gelmedi bu akşam. 300lü derslerimiz hayırlı uurlu olsun. Hamdık, büyüyoruz, olgunlaşamayacağız.
Esen kalın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder