İnsanın en temel ihtiyacı yemek bile bir uyuşturucudur aslında. Üzüldüğünde yiyen, sevindiğinde yiyen, düşünürken yanında yöresinde ne bulursa ağzına atan o kadar çok insan var ki. Çok soyut sosyal medya mesela. Sadece bunun üzerine yazmaya başlasam beyin ameliyatı olacak, ki ben de Kutsi değilim, fazla zorlamanın lüzumu yok, örnekleri çoğaltabilirsiniz kendiniz. Derdim kendi uyuşturucularımızın farkında olmamız. En azından inkar etmememiz.
Sevilmek mesela dünyanın en büyük afyonlarınan biri bence. Sevmek değil, insanoğlu nankör, açgözlü, bencil ve maymyn iştahlı. Bugün onu severken yarın farklı bir şeyi sevebilitesi apaçık. Ama sevilmek bambaşka bir şey. Varlığı hayata bağlayan, yokluğu hayattan koparan bir olgu. O kadar alışıyor ki insan sevilmeye zamanla, -sadece ilişki bazında değil, arkadaşlık bazında da- yaptığı her hareketle ortalık orospusu durumuna düşüyor. Adama bakıyosun, her hareketi milletin takdirini kazanmak için. Hatuna bakıyosun, her hareketi "başkası ne der" diye. Kendine yakıştırdığını değil, yakıştırılanı giyer; kendine yakıştığı değil, yakıştırılan şekilde davranır. Kendi hapishanelerimizi kendimiz inşa edip içinde savrulup gidiyoruz 24 saat denen zaman diliminde. Bir daha, ve bir daha.
Bu sorun aslında hepimizin sorunu. Şahsım dahil, yaşadığı ilginç şeyleri kendi gözleriyle görmek, zevk almak yerine telefona sarılıp, başkaları bunu yaşadığımı/gördüğümü görsün de beni cool sansın diye kameraya almaya çalışmak o kadar ilginç bir trip ki. İlişkiler de böyle artık. Birbiri için yaşamıyor insanlar. Kendi için bile yaşamıyorlar. Hep dışarısı için. Hep başkalarından beğeni almak için. Belki yanındakinden çok değer veriyor insanlar aldığı like'lara. Sahilde içtiği bir çayın, soğuk bir rakının manzaralı fotoğrafını çekmek için tadını kaçıran, damağındaki lezzetten feragat ettiğinin farkında olmayan kalabalığın sayısı o kadar fazla ki. Yanında sevdiğim dediği kişi, elinde telefon, al sana modern ilişki.
"...Ustam!
Ne zaman o senin bildiğin zaman,
Ne sevda gördüğün masallardaki.
Eskiden,
Halı tezgahında dokunurdu aşklar,
Nakış nakış, körpe kız ellerinde.
Mendillere yazılırdı isimler,
Yüreklere kazılırdı gizlice.
Sevdalılar asil ve de yürekli
Sevdalar, kavgalar iki kişilik..."
Artık iki kişilik değil sevdalar. Sevda da bir ütopya oldu zaten, insanlara ezik geliyor böyle laflar kullanmak, alaturkalaşmak, gelenekçilik. Artık kaç kişilik ilişkiler eskitiyoruz bir bilseniz; "başkaları ne der?" diye öyle garip hallerdeyiz ki. Baktım ve gördüm, bir köroğlu bir ayvaz dönemi çoktaan mazide yerini almış be sevgili okuyucu.
Sonu da belli bu hayatın. Yalnızlık. Sadece sosyal medya statüsü olarak "ilişkisi yok" yazan yalnızlıktan bahsetmiyorum elbette; en yakın arkadaşının, kardeşinin, ailenin, 'sevgilim' dediğin insanın yanında bile yalnızsın artık. Yanındayken telefonunu kurcaladığın süre, sevgilinin gözlerine baktığın süreden fazla ise vay haline. Mevlana'nın "yalnızlık adam olmayanların vereceği saygıdan, sevgiden yeğdir" sözünü duyunca 'işte tam beni anlatıyor' diyip kendi kafeslerine kılıf uyduranların yalnızlığı bu. Adam dolu, ama bakmasını, görmesini, konuşmasını, haketmesini bilene.
"Kendini yalnız hisseden kimse için her yer çöldür" demiş Anton Pavloviç Çehov abimiz. Herkes Leyla için çöllere düşme derdinde, ama önce kendi çöllerinden kurtulmak gerektiğinin farkında bile değil. Binaenaleyh, aslanlar çiyanlar.
"...Oysa şimdi;
Çorak gönüllere ekiliyor sevdalar seher vakitlerinde.
Meşru sevdalardan,
Gayrı meşru acılar doğuyor kundaklara,
Günahkar gecelerden... "
Ne güzel söylemiş Serkan abimiz. O kadar çoraklaştık/çoraklaştırıldık, o kadar hissizleştik ki artık, yalnızlık pusuda bekleyip sana çöreklenmek için belkemekten çıktı; direk onun kucağına oturur olduk noel baba misali. Ve kendi çöl hapishanemizde bir damla suya muhtaçken; seni, belki görmediğin vadilere götürecek o kadar fırsatı tepiyorsun ki; ya haline acımaktan, ya taktığın at gözlüklerinden. Biliyorsun, ama görmek istemiyorsun, duymak istemiyorsun be sevgili.
Bana kalırsa en büyük uyuşturucu yalnızlıktır. O derece dibe çeker ki seni, kendi kendine yetebildiğin yalanlarıyla öyle avutur ki, gözün kendini bile görmez olur. Kendiyle barışık, kendi iç huzuru, kendi xxx'i gibi saçma sapan safsatalarla kendini avutur durursun dipsiz kuyunda. Geleni de dibe çekmek istersin, sen gibi olmayanı senleştirmek. Belki gelen cidden sever seni, bir umut oradan çıkarabileceğini, seni kurtarabileceğini düşünür yalnızlığın koynundan; ama kuyunun dışındaki sıcaklıktan o kadar korkarsın ki. O kadar alışmışsın ki yalnızlık tadsız tuzsuz emziğine, sana değil bir yudum su, ovaları getirecek olana bile mırın kırın yaparsın. Sosyal medya profillerin yeter sana. Yüzlerce, binlerce arkadaşın var sonuçta. Kuyu selfie'in 150 like almış baksana!
"Aşık mı olmadım taparcasına?
Bir Mecnun geçti o çöllerden bir de ben.
Diz mi çektirmedim alemde Kerem gibi,
Ferhat gibi gürz mu sallamadım dağlara,
Ne Leyla yar oldu bana ne Aslı ne Şirin." -Cahit Sıtkı
Özetle çöldesin, hapishanedesin ve dipsiz bir kuyudasın. İstersen tüm dünyaya yet, boş. Yalnızlık günümüz insanının kaldığı en büyük sınav bence. Üstelik farkında bile değil kaldığının. Yaranamadık be Cahit Abi. Ne yaparsak yapalım yaranamadık. Dağları bırak kıt'aları aştık; ama sevdiceğimiz gözümüze bakıp anlamadı ne çile çektiğimizi. Bülbül de o kadar öttü, boşa öttü. Sonra sapladı gülün dikenini kalbine. Boşa yani çektiğimiz kürekler. Gelmediler. Gelmeyecekler.
Gelelim sana kadim dostum; Oğuz Atay'ın Olric özentisi, can yoldaşım Refik. Uzun zaman oldu farkındayım. Paslanmışım da. İki lafın belini kıramadık cidden. İçerik olarak dolu ama edebi olarak boş bir serzenişle daha seninleyiz. Beni tek bırakıp gitmeyecek şeyin sen olduğunu bilmek bile yalnızlığımı alıyor biliyor musun? Sen sen ol, yalnızlığın koynuna girme. Soğuktur o. Sıcak denizlere in, benle takılmaya devam et. Daha fazla zorlayıp kafa açmaya da gerek yok be dostum. En kısa zamanda görüşeceğiz nasılsa.
Gecenin özeti rahmetli Tuncel Kurtiz abimizden gelsin:
https://www.youtube.com/watch?v=D7dL8m1cgaw
Gecenin şarkısı da şu olsun:
https://www.youtube.com/watch?v=Je35sbpVgFc
Edit: Bütün 'Şey'ler ayrı yazılır farkındayız. Zarf atmak için yaptık canıms'lar. Belki de onu bilecek kadar imla bilgim yok. Kim bilir? :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder