“Çün Zerre Vefa Bulmadım İhvan-İ Zemandan
Şol Yüzleri Dost Özleri Düşmandan Usandım” –Ahmet Kuddusi
Öncelikle bu yazıyı
ciddi bir sinirle yazmış olduğumu ve hitab edilen kişiler dışında üzerine
alınabilecek kıymetli arkadaşlarımın hepsinden özür dilediğimi bildirmek
isterim. İş bu yazı üerinde geçen kişiler-kurumlar tamamen benimle ilintili
olup, bireylere hitap amacıyla hafifletilmiş bir dille yazılmıştır.
Emrah Mahzuni’nin çok
sevdiğim bir şiiri vardır; tamamını paylaşıp burada şiiri ziyan etmek
istememekteyim. Şiirinin son mısrasında der ki: “Emrah, taş sana uzaktan gelmez.”
Çoğumuzun başına da
onlarca defa gelmiştir bu durum, belki kendinizden çok değer verdiğiniz
insanların, arkanızı döndüğünüz anda attığı taşlardan o kadar çok yara olmuştur
ki, kafanız-vücudunuz-benliğiniz, yeni yaralara yer kalmayacak vaziyete
gelmiştir. En azından benim için durum bu. Bugüne kadar bu konuda hiçbir
serzenişim, şikayetim olmadı, ama an itibariyle bardağın taştığı yerdeyiz. Ben
bu güne kadar elimden geldiği kadar yaptığımı insanların yüzüne vurmamaya
gayret ettim, ancak bu tip insanların benim bu çabama layık olmadıklarını
anladım. Şimdi sırayla insanlara gelelim:
1-Lise arkadaşım, erkek, yaş: 23 : Mazimiz oldukça geçmişe dayanan bu zat-ı
muhterem zamanında şerefsizin önde gideniydi, insanların arasında laf taşıyıp
sonra da kavgalarını büyük bir zevkle seyrederdi. Benimle de ilgili söylediği
onlarca lafı sabır diyip yutarak üniversiteye geldik. Üniversitedeki eski kız
arkadaşlarımdan biri hakkında da “lan uur bu çirkinle mi çıkıyormuş hehe” gibi
puştça bir cümle kullanmış. Benim kulağıma geldi tabi, ben de bir seferlik ses
çıkarmadım. Şimdi beni bilenler bilir, bir kızın gözümden önce aklımı
etkilemesi lazım ki, kızcağız da bi Alex değildi. Ama seviyordum. Kaldı ki be
pezevengin evladı, sana ne benim kimle sevgili olduğumdan? Herneyse aynı lafı
2.defa tekrarladığını öğrendiğim gece babamdan gizli (o zaman ehliyetim yok)
arabayı kaçırarak bunların evine gittim ve bunun arabasının yan kısmına
yaklaşık 60-70 le çarptım (bizim araba da bi Alex olsaydı 100le de çarpardım,
150 ile de). Gürültüden aşağı inen anne-babasının gözü önünde gırtlağına
yapıştım, “sen yediğin boku biliyorsun, özür dilemezsen ailenin önünde sana
yapacaklarımı o minik beynin almaz” dedim, özrünü diledi ve olay kapandı. O kazadan da
bizim araba yalan oldu, pezevengin de jipi vardı, yarı hasarla çıktı. Benim de
halen acısını çektiğim sol ayak bileğim zedelendi, o kadar. Şimdi o çocukla hiç
olmadığımız kadar samimiyiz, ve hatta geçtiğimiz haftalarda beni 3-4bin liralık
bir durumdan 10 saniyede kurtardı, sağolsun, varolsun. Kıza gelince, ona durumu
uzunca bir süre anlatmadım, bileğimi de onunla yaptığım bir tartışma sonucu
duvara vurduğum yalanını söyledim. O kıza da birazdan geleceğiz.
2-Arkadaşımın kız arkadaşı, kız, 25 = Kendisi ile kardeşim kadar sevdiğim bir arkadaşımın arasını resmen ben
yaptım diyebileceğim mutlu bi ilişkileri vardı, yaklaşık 4 küsür yıldır, bu
yakınlarda da bitti gibi. Şimdi yetiştiriliş tarzıyla bu kız oldukça şımarık,
dediğim dedikçi ve insanları yönlendirmeye meraklı bir karaktere sahipti, toplu
buluştuğumuz her zaman hanımefendinin keyfine göre hareket etmeyi kendimize vazife
belledik. Benim arkadaşımı, sırf eski sevgilisi benim oturduğum semtte oturuyor diye evime bile göndermedi, ben de çocuğa olan saygımdan eyvallah dedim. Sonra
bir ara kıskançlığın dozu daha da kaçınca ben bir defa uyarayım dedim, ve bana
da tripler ve laf söylemeler başladı. Her ne kadar kendimi masumca açıklamaya
çalışsam da 3 yıllık arkadaşlığımızı bir kalemde sildi, ergence bir şekilde
feysbuk ve bilimum sosyal ortamlarda benimle arkadaşlığını kesti. Biliyorum ki
bizim çocuğa da “onunla bir daha görüşmeni istemiyorum” gibilerinden tripler de
attı, ama ne ben ne de arkadaşım dinlemedik, arada birkaç defa görüştük.
Herneyse bunlar ayrıldı, biz de iki bekar bıçkın delikanlı olarak dertleşmek ve
kafa dağıtmak için dışarı çıktık; onun haberini alıp bizim olduğumuz yere
ağlayarak geldi, Mustafa Topaloğlu’nun tabiriyle: “muhabbetin ağzına sıçtı”. Yine
ben orda kendisine birşey demedim ve başbaşa kafa dağıtıp dertleşmek üzere
dışarı çıktığımızı söyledim, hatta ağlarken gözyaşlarını bile ben sildim,
elimden geldiğince büyük bir kavga çıkmamasına çalışıp iki tarafı da
sakinleştirmeye çalıştım. Mekandan çıkınca o ağlayan masumane kız gitti, yerine
bize hesap soran “ne arıyosunuz lan burada” gibilerinden laflar söyleyen bir
kız geldi. Ben yine çocuğa olan saygımdan eyvallah dedim, bir kenara çekildim.
Neyse bizim delikanlı kızı evine bırakmak için gitti, ben de hiç ses etmedim.
Sonrasında da beraberinde getirdiği 1'i dingil iki arkadaşıyla kalakaldık ve 3
erkek birşeyler yapmaya karar verdik. Yolda kızdan gazı alan dingil bıçkın
delikanlımızda bana laf sokmaya çalışmalar, “bu rezillik hep senin yüzünden
çıktı” şeklinde atıflar, laf söyleyince de tripler. Ben dayanamadım “lan bu ne
olm karı gibi trip yapıyorsun, delikanlı gibi benimle bir derdin varsa söyle”
diyip yakasına yapıştığım anda kestaneci kılıklı sivil polis abi elimden zorla
aldı. Neyse uzun lafın kısası kız kendini benimle bir sidik yarışı içerisinde
olduğunu ve kazandığı konusuna inandırdı ve ben eyvallah dedim. Şimdi sıra o’na
hazırladığım laflarda:
Lan zeka ve
hanımefendilik abidesi güzel kız kardeşim: Ben ki kardeşim dediğim çocuğu eski
sevgilisinden ayırıp, seninle arasını yapan, senin hakkında kafasındaki
soruları konusunda elimden geldiğince yardım eden, bizim festivalde çocuk eski
sevgilisine selam verdi diye götüm götüm uzaklaşırken ikinizi kolunuzdan tutup
yapıştıran, senin attığın bütün triplere sırf kardeşim yüzünden eyvallah diyen,
kavga ettiğinizde aranızı yapan, kendince benimle arkadaşlığını kestiğinde
ağladığında gözyaşlarını elleriyle silen, ve halen sırf çocuğa olan saygımdan
dolayı sana bir ‘lan’ biye diyemiyen bir insanım. Sen ki bütün bu bokları
yiyebilip hala gururla ortada dolaşıyorsun, eyvallah. Bilmez misin ki eğer senin
bizim oğlanı bana karşı gazladığının 50de1'i kadar ben sana gazlasam, bir
hayalden arda kalan hatıralar olacaksın, gideceksin. Ve hala ben sesimi
çıkarmamaktayım. Ama yok abi, hiç kusura bakma, benden de sana gösterilen son
sabır taneciği an itibariyle tükenmiştir, selametle.
3-Üniversite arkadaşım, erkek, 23 = Bizim okuldaki gayet kaliteli, namazında
niyazında, halen de kendim kadar sevdiğim bir arkadaşımdır kendisi. Ben bu
çocukla tanışmadan önce kendi başına sinemaya giden, kendi başına yemek yiyen,
kısacası hayatı kendi başınalıkla dolu bir zat idi. Buna ilk beraber, erkek
erkeğe sinemaya gitme fikrini veren, şuanda içinde bulunduğu çevre ile
tanıştıran, sevdiği kıza ilk çıkma teklifini ettiren, taktik veren adam benim.
Buna karşın ailevi gerekçelerden dolayı okula uğrayamadığım birkaç ayda kendisi
ve birkaç arkadaşımız bana karşı birbirlerini doldurmuşlar, öyle ki benim
hakkımda söyledikleri kulağıma te Eskişehir’de ulaştı. Ben de okula döndüğümde
bu konuyu konuşmak üzere kendisine derdinin ne olduğunu sordum ve aldığım cevap
beni oldukça tatmin etti(!).
Orta çapta bir maddi
sıkıntı çektiğimiz dönemde birkaç defa bunlara “siz ödeyin abi, hallederiz”
dediğim, toplamda belki 50 lira olmayan taksi parası, sonra benim bunun
odasında yediğim gofretler, dolabından alıp içtiğim sodalar; yanı kısaca ben
onu kullanıyormuşum, bu da rahatsızlık vericiymiş.
Be kardeşim: Velev ki
o oda benim olsaydı, sen misafir olarak gelseydin, bilmez misin ki canının
istediği birşeyi “ama uur kızabilir” düşündesiyle yemezsen senin ağzını yüzünü
kıracağımı, bilmez misin ki benim arkamdan konuştuğun şeylerin maliyetinin
toplasan 100 lira, hadi 500 lira olsun lan, olduğunu ve benim senin yanındaki
rahatlığımın, samimiyetimiz üzerine, seni de kendim gibi gördüğüm için
olduğunu, bir daha siksen senden ve odandan iğne almayacağımı, bilmez misin?
Bilmez misin ki kimse
seninle arkadaşlık dahi kurmaya tenezzül etmezken yanında benim olduğumu?
Neyse söylencek çok
söz var ama burada mübarek Mahzuni’den bir dörtlük daha yazayım: “Karlar yağdı
şimdi başa, Zehir katmışlar tüm aşa, Çorap ördü garip başa, Koyun diye
güttüklerim.”
Ha kendisiyle şimdi
olan dostluğumuz devam ediyor, yukarıda Allah şait kendisinden manevi dostluğu
dışında hiçbirşey talep etmemekteyim, etmem de. Ama bu yazıdan sonra benimle
arkadaşlık takdiri ne olur bilemem. Ama içimde kalmasından iyidir. Sonuçta arkadaşlık dediğin 3 paket bisküvi,
2 şişe soda ve birkaç litre ice tea’den değersiz olmamalı.
4-Üniversite arkadaşım, erkek, 24 = Bu arkadaşım da halen kadim bir dostum olmakla
beraber tanıştığımız günden beri benimle sidik yarışı içerisinde olan, antin
kuntin işler peşinde koştuğunda bile “lan olm yapma böyle şeyler, zarar edersin”
diyerek arkadaşlık vazifemi yaparak uyardığım zamanda bana siktir çeken, ve
kendisine yüzlerce iyiliğim dokunmuş, karşılığında manevi dostluğundan başka
birşey istemediğim bir zat’tır. Şimdi de kendisi babamın bana ettiği, zamanında
gırgırına kendisine söylediğim sözü diline dolamış. “Biz seni İstanbul’a
okumaya gönderdik, sen gittin it oldun.” Tamam bu söze beraber gülüp eğlendik,
benimle her konuda kendini yarış içinde hissetmen gerçeğini de göz önünden
çıkardım, niye benim arkamdan millete “ehuehue uur it oldu ehueheue” şeklinde
laflar söylüyorsun?
Sen ki sevgiline
bulaşan telefon sapığını bile savuşturmaktan aciz, benden bunu rica ederken ve
ben bu durumu inanılmaz hararetli bir şekilde hallederken yanımda kikirdeyen,
%100 dayaklık bir adamsın. Sen ki ciğeri 5 para etmez adamları sırf parası
senden çok diye gelip bana öven, halen antin kuntin işler peşinde koşan bir
adamsın. Sen ki hazırlıkta değil kızlar, erkekler ile dahi nasıl konuşmasını
bilemeyen, kızların normal konuşmasından bile tahrik olan bir adamdın ki yalan
söylüyorsam ben ortaya annemi koyuyorum. E canım kardeşim, kadim dostum, neden
millete hala benim arkamdan konuşma, farkında olmayarak, belki iyi niyetinden
olsa da milleti bana karşı fişekleme gayretindesin? Sana da Mahzuni’den bir
dörtlük gelsin: “İmdat sesimi duymadı, Eşim bile beni saymadı, Adam sınıfına
koymadı, Önüne kemik attıklarım”.
5- Hoşlandığım kız, kız, 22= Yaklaşık 1 yıl kadar önce bir arkadaş ortamında
tanıştığım, önceleri gayet mantıklı gelen ve bana her konuşmasında “bak ben 5
yıllık bir ilişkiden çıktım, seninle bir geleceğimiz var, çocuğu tamamen
unuttum ama bana birazcık zaman ver” diyerek kendini bana acındırmış, bunca
zamanımı çalmış bir abladır. Bana her “eski sevgili olayım kapandı, bir daha
ona dönersem ne olayım, hayatımda sadece seninle bu manada görüşüyorum” diyerek
ağladığın zaman kenara 5 lira atsaydım, şimdiye bir araba almıştım zannımca.
Sonunda bu kız gitti, eski sevgilisine döndü, şaşırdıysam namerdim, ama olan
benim zamanıma oldu. Şimdi sözüm sana:
Sen ki eski sevgilin
hala rahatsız ettiğinde sırf ondan seni kurtarmak için çocuğu aradığımda bana
atar yapmaya çalıştın. Bilirsin ki “ben aşiret çocuğuyum lan ver adresini”
diyen çocuğa posta kodum dahil adresimi verdikten sonra, ava gelirken onu
avlayacak kadar gözünü karartmış ben, senden zerre bir talepte bulunmadım, o
zaman babanın maddi durumunun benden iyi olmasına rağmen senin babanın 1
lirasını yememek için elimden gelen tüm çabayı sarfettim. Babana kafan atıp
gece eski sevgilinin yanına gittiğin zaman, babanın beni iki büklüm şekilde
beni arayıp “ya sen kızımın galiba erkek arkadaşısın, numaranı kızın telefon
faturasından buldum, en çok aranan numara sensin, yalvarırım en azından söyle
kızım seninle mi” dediğinde bile sen sevgilinle sevişirken babanı sakinleştiren
adam bendim (Allah hiçbir babaya bu durumu yaşatmasın). Sen ki benimleyken
yaptığın tüm hatalarda, anne-babanın boşanmasını, bunun sende yarattığı çöküntü
yüzünden böyle saçmalıklar yaptığını söylediğinde sineye çeken bendim. Kaldı ki
belli bir yerden sonra ben seninle birşeyler istediğimden değil, tamamen senin
iyiliğin için sana zamanını ayıran, velev ki eski sevgilinden kurtulabilme
durumunda sana “güle güle” demeyi planlayan insandım ben ve bunu sana da
söyledim. Senin hakkında orda burada demediğini bırakmayan, değil namusun,
insanlığına dahi ağıza alınmayacak sözler söyleyen eski sevgiline dönerken bile
“bak iyi düşün ve kararını ver, hayat senin hayatın” diyen ve kendim için zerre
birşey istemeyen bir adamım. Ha şimdi gittin de ne oldu, aynı durumlar
tekrarlandı. Bil ki benim kapım insana
birçok kez açılır, ama bir kez kapanır. (Fazla NihatDoğan-vari bir söz oldu
ama neyse).
6-Hoşlandığım kız, kız, 22-23(doğum yılını
valla bilmiyorum be hacı) = Bu ablamız da belki bugüne kadar tanıştığım kızlar arasında birlikte bir
geleceğimiz olma ihtimali en yüksek olan kişi idi. Entelektüel seviyesi benden
yüksek, oturmasını kalkmasını bilen, istisnasız hayatımda gördüğüm en mükemmel
insandı. Birbirimize karşı birşeyler hissettiğimizi 7düvelin bilmesine karşın O’na
karşı bir hamle yapmadım, yapamadım; benim geçmişimi temizlemeden O’nun gibi birisiyle
olmaya çalışmanın kendisine haksızlık olacağını söylemedim, söyleyemedim.
Burada bütün eşeklik tarafıma aittir. Bir de üst taraftaki ablanın eski
sevgilisiyle olan çakma kurtuluş muharebesinde aldığım rolü öğrenmiş olacak ki,
benimle bir anda irtibatı kopardı ve görüşmedi. Bu hareketiyle bile bendeki
değeri kat kat arttı, çünkü ben abuksabuk insanlarla geçmişimi unutup O’na
hazırlanmaya çalışırken O beni benimle bırakmayı seçti. Benimle irtibatı
kestikten uzunca bir süre sonra kendimi açıklayan ve özrümü dileyen bir mesajı
tarafına attım, fakat 2.bir şans istemedim, isteyemedim. Öğrendim ki benden
hemen sonra birini bulmuş, ama pek beceremeyip ayrılmış ve şu anda geridönüş
planı yapmaktaymış. Aman diyeyim etme. Kendin için değil, benim sana olan
saygımı yıkmamak için etme!
7-Eski sevgili, kız, 23= Bu ablamızla alakalı söylenecek çok söz var,
ama yapmayacağım, olayların sadece konumuza bakan kısmına değinip geçeceğim.
Şimdi numara 1’deki elemanın sözlerinde bahsettiği ablamızdır kendisi,
zamanında mazimizin derin ve yoğun olduğu, fakat benden önceki geçmişinde
boğulmaya mahkum bir zat’dır. Biz bu ablayla yaklaşık 3 yıl kadar önce iyiydik,
hoştuk. Sebepsiz ağlamalarına omuz, işlerinde yardım, sıkıntısında dert ortağı
oldum. Yukarıda Allah var, belki kendisi benim o’na kattığımdan daha çok şey
kattı bana. Ama hep bir parça eksik gibiydi bende, birlikteyken hep ikimizin
arasında duran bir gölge, bir duvar var gibiydi sanki. Ondandır ki birgün tv’de
Kolpa-Böyle Ayrılık Olmaz’ın klibini gördüğümde “bu da bizim şarkımız olsun”
dedim o’na, “ama bu ayrılık şarkısı ki” diyerek bön bön bakmıştı, ama ben o
günden sona kadar bir sonumuz olmayacağını bilmekteydim, ama insanın başına ne
gelirse ya meraktan ya kürek(!)ten, bendeki
bu duvara duyduğum merak devam etmemize vesile oldu. Binaenaleyh benim de
kendisine birtakım kolpalıklarım oldu, zira ben oldukça tecrübesiz ve kadınlara
duymak istediklerinden çok kendi düşüncelerimin söylenmesi gerektiğini düşünür
bir vaziyetteydim. Neyse belki duygusal olarak en çöküntüde olduğum, o’na en
ihtiyacım olan zamanda ayrılışımıza ses etmedim, durumu burda açıklayıp da
kendimi size acındırma gibi bir niyetim de yok.
Be zalımın kızı: Sen
dememişmiydin bana “benim kapanmayan hiçbir defterim yok, geçmişim temiz,
olanlar da bitti” diye; senin evini beraber taşırken duygulanıp ağlamıştın da,
sana omuz olmuştum. Meğersem o geçmişinde boğulmaya mahkum olduğun o eski
sevgilinin t-shirtünü bulmuşsun da eşyalar arasında ona ağlarmışsın. Saftirik
ben işte, herkesi kendi gibi sanan, gereksiz insanlara gereğinden çok değer
veren, kendini paralayan ben. Senin için pederin arabayı, kendi ayağımı, senden
sonra gelen o mükemmel insanı harcayan ben. Şimdi burada ne desem kuyruk acısı
olacak, o yüzden burada bırakayım, olayların içeriğini romanımdan okursunuz
artık.
Sana da Mahzuni’nin şu
dörtlüğü gelsin: “Emrah taş uzaktan
gelmez, İnsanoğlu kıymet bilmez, Kötü günde kimse olmaz, Nerede elin
tuttuklarım?”
Ama bütün bunların dışında, benim hiç mi delikanlı arkadaşım
yok? Elbette var, hem sayıca hem de yürekçe, hayatımdaki kolpaların sayısından
kat kat fazla. Burada saydıklarım bilerek ya da bilmeyerek kolpalayanların bir
kısmıydı, ama hayatımda öyle de delikanlı insanlar var ki, sırf dostluklarının
hürmetine insanın namaza başlayası geliyor. Sırf birinden borç almayı
gururumuza yedirmediğimiz için 6 gün boyunca sadece bulgur pilavı yediğim bir
kadim dostum var mesela. Babası batmanın, kendi de okuldan atılmanın
eşiğindeyken benim derdim için Ankara’dan çıkıp gelen, kendi okulunu hiçe sayıp
benimle 2 ay kalan bir dostum daha var. 1.90 boy ve üzeri 2 dostum var mesela,
biri biraz kolpadır ama ikisi de delikanlılıkta yarışır. Benden zeki hukukçu
bir dostum var mesela, daha sorunumu anlatmadan hareketlerimden anlayan ve
çözüm üreten, annesini annem kadar sevdiğim. Bir dostum daha var mesela, halen
babası vefat etmeden önce son defa görme şansımı aptal bir konu yüzünden çarçur
ettiğim, ve bu durum yüzünden hala her sabah aynada kendime küfür ettiğim,
hayatımda gördüğüm en çalışkan ve metanetli insan olan bir dostum. Üniversitede
tanıştığım onlarca dostum var, kardeşlerim var, hepsi adam gibi adamlar. Bir de
atkafası var tabii, o da kendini biliyor.
Bu yazıyı yazmaktaki amacım milletin kusurlarını açığa
çıkarmak ya da kendi yaptıklarımı kişilerin yüzlerine vurmak değil. Zaten
peygamberimiz de “Kim, müslümanın aybını örterse, Allahü teâlâ da onun dünya ve
ahirette aybını örter” demiş, ama bazen ayıp örtmekten bir bakarsınız
kendinize yorgan kalmaz, işte bu derece egoist bir zat olan benim; bu
dostlarımın üzerinden yorganı alıp kendi üstüme ötrüşümün temsilidir bu
manifesto. Her ne kadar kendilerine giydirmiş olsam da bu 7 kişinin 6sı için
canımı, ruhumu vermeye hazırım. Üstad Bediüzzaman’ın dediği gibi “Milletimizin
îmanını selâmette görürsem, cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım:
Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.” O’nun himmeti milleti
idi, benim nacizane himmetim de dostlarım, hayatıma giren insanlar. Ola ki burada
yazdıklarım dahil herhangi birisinin iyiliği uğruna olsun, ben şu nacizane hayatımdan
vazgeçmeye hazırım. Onlardan da tek bir ricam var; arkamdan konuşmasınlar,
benimle dertleri ne ise gelsinler, yüzüme söylesinler. Anneme küfür etmedikleri
sürece ‘eyvallah’ dışında tek laf edersem namerdim, bu da böyle biline.